DİĞER
“Arendt 1946'da Broch’un 'Proust ile Kafka arasındaki kayıp halka' olduğunu söylemişti. Yani artık mevcut olmayan ile henüz varolamayan arasındaki karanlık alandan söz ediyoruz. Arendt’e göre Proust artık varolmayan bir dünyadan yazarken, Kafka henüz varolmamış bir gelecekten yazıyordu ve bir anlamda bunun rahatlığı içerisindeydi.”
“Romanlarını yazdıkça hayat hikâyesiyle ilgili olarak bir sonraki bölümü sahiden bilip bilmediğini sormaya başlamış ve bu sorunun peşinden Dönüş’ü yazmış olabilir Hisham Matar. Genellikle kurmaca metinlerin gerçek hayatın bir tür yansıması, bozularak, değiştirilerek yansıtılması olduğu zannedilir, oysa hayli karmaşık bir süreçtir bu; bazen de kurmaca metin hayatı etkiler, ona yansır.”
Ayşegül Devecioğlu ile dördüncü öykü kitabı Anatomi Dersi üzerine konuştuk: "Bu dünya elbette kendi kendine yenilenmeyecek ama sanmayın ki edebiyat sessiz bir tanık; tam tersine, bu mücadelenin parçası."
"Her şeyden önce hayal etmekten korkmamak lazım. Atasözünün aksine, yutamayacağımız lokmayı ısırmak gerekiyor olabilir – bizler neyi yutabileceğimiz konusunda kendimizi azımsıyor olabiliriz ve bazı lokmalar büyük görünse de koftur. Lokmanın ilk ısırışta dağılmayacağı ne malum?"
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
"Mavi Anadolu içinde Azra Erhat’ı Balıkçı’dan ziyade Eyüboğlu’na yaklaştıran bir özellik, püritanizme varan ölçüde didaktikliğidir. Erhat, kitaplarını bir öğretmen edasıyla yazdığı gibi, okurunu da çok zaman öğrenci yerine koyar. Çalışkan öğrenci-titiz öğretmen ısrarı onda derin bir ahlakçılığa yol açar."
En etkili ve popüler sol düşünürlerden antropolog David Graeber henüz 59 yaşında beklenmedik bir şekilde öldü. Akademisyendi, Occupy hareketinin etkili eylemcilerindendi, karmaşık konuları herkesin okuyabileceği şekilde yazabilen popüler bir yazardı, kışkırtıcı ve spekülatif bir teorisyendi...
"Kendi içlerine doğru yol kat etmeye çabalayan saat ustaları, şoförler, otelciler... Ömer Kavur filmlerinin karakterleri mekânlara veya zamana asılı kalmış gibidir, söz konusu mekân ve zamanlara eğreti dururlar, yabancılaşmaları ve bu eğretilik karşılıklı çalışır. İçsel arayışları, mutsuzlukları, başka bir hayatın peşinde oluşları bitmez."
"Bir Zamanlar Anadolu'daki muhtar sahnesi her şeyin, filmin, hikâyenin, kurgunun, Komiser Naci’nin zanlıyı bu sefer gerçekten sorgulamasının, Savcı’nın kasıntılı devlet adamıyken Muhtarın köyüne sığınmasıyla dert dinleyen devlet görevlisi haline dönmesinin, Muhtar’ın siyasi emelleri için kulis çalışmalarının, Doktor’un zanlıyı kollamasının, Cemile gibi bir güzelliğin o köyde sıkışıp, orada yitecek olmasının ve bunlar gibi neredeyse filmde geçen her şeyin ortasında... Yani tam Anadolu’nun ortasında geçiyor bu sahne.
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık